Menu 0
    Anasayfa Arama sonuçları
    Sonucu Daralt
    Sadece stokta olanlar : 
    Toplam 70 kayıt bulunmuştur Gösterilen 1-20 / Aktif Sayfa : 1
    Allah Rasûlü Sallallahu Aleyhi ve Sellem- Efendimiz'i tanımak O'nu satırlardan okumaktan ziyade, gönüllerden okumakla mümkündür. Yani nebevî ahlak ile ahlaklanmış, takva ehli alim ve ariflerin gönül âlemlerinden feyz ve rûhaniyet alarak okumak îcab eder.Bir mü'min O Güller Gülü Sallallahu Aleyhi ve Sellem- karşısında manevî duyuş, heyecan ve ürperişlerini derinden hissettiği ve O'nun gönül dokusundan nasîb almaya başladığında, O'nun şahsiyetine ram olur ve O'nun muhabbetinden lezzet almaya başlar.
    Tükendi
    Hakk'ın da razı olduğu sevilen bir eğitimci olabilme gayretinde mesafe almalıyız. Bunun vasıflarını da Peygamber Efendimiz'in emsalsiz örnek şahsiyetinden almalıyız. Gayretimizle, azmimizle, sabrımızla, olgunluğumuzla tam bir şahsiyet tevzî edebilmeliyiz.Hep tebessüm halinde bir liyakat ile daima Peygamber Efendimiz'in eğitim usûlleri etrafında «O nasıl öğretirdi?» sualinin cevabı mâhiyetinde bir kıvâma sahip olmalıyız.
    Tükendi
    Önce gönüllerdeki aşk, Hazret-i Peygamber'deki aşka hicret etmeli ki gerçek bir aşk hüviyetini kazansın. Hidâyet ve îmânımız, O'ndaki hidâyet ve îmâna hicret etmeli ki başkalığın benceleri ve pençelerinde boğulmaktan kurtulup sırât-ı müstakîm üzere olsun. Fikrimiz, irfanımız, basîretimiz, insanlığımız, hakikatimiz, vuslatımız, her şeyimiz ve her meselemiz, O'na hicret etmeli ki, O'ndaki hâle bürünsün ve huzûr-i ilâhîde kabûle layık görülsün.En sevgili Peygamber'e kim hicret eder, Seyrî, ona Allâh, ebedî r
    Tükendi
    Cihan sessiz bir Kur'ân, Kur'ân da sesli bir cihan olduğuna göre; Ehl-i Kur'ân da, her ikisinin feyz ve rûhâniyet kavşağında bulunan bir irfan mihrâkı ve tecellî âbidesidir. Erişilmez incelikler ve dibi görülmez derinliklerin örneği olarak yaratılan insan, yüksek kıymetini, ancak Rabbine kulluk istikameti üzere Kur'ân ve Sünnet dünyasında yaşamakla muhafaza eder. Kur'ân'ın en mühim berekâtından biri de insanı içinden uyandırmak, dış güzelliklerle hislendirmek, âfak ve enfüs cilveleri içinde onu Rabbinin muh
    Tükendi
    Hayırlı insan olmanın en mühim şartı; Allâh'ın bize lutfettiği nimetlerin teşekkürü mahiyetinde, o nimetlerden infak etmektir. Elde ettiğimiz bu nimetler; hem bizim ihtiyacımızı karşılıyor, hem de fazlasıyla ihtiyaç sahiplerine infak edilerek onların gönülleri hoş edilip vazifemizi yapmış oluyoruz. Bu güzellik de etrafımıza faydalı olmamıza vesile olmaktadır. İnfakta cömert olanlar aslında fazlalık nimetleri ebedîleştirmektedirler. İşte içtimâî mükellefiyetler de burada başlar. Bu mükellefiyetlerin bir kısm
    Tükendi
    O'nun gönlünde ne vardı? -O'nun gönlünde; hidâyet bekleyen insanlık vardı. -O'nun gönlünde; takvâya eriştirilecek ümmet vardı... -O'nun gönlünde; dertlerine derman olunacak garipler, mazlumlar, kimsesizler ve yetimler vardı. Çünkü; O'nun âlemlere rahmet olan gönlü, uçsuz bucaksız bir cihan gibiydi. Bütün mahlûkat o gönlün derûnundaydı. Kezâ; O sav bir yağmur gibiydi; bütün ücrâları bile yeşertiyordu. O sav bir güneş gibiydi; bütün kuytuları bile aydınlatıyordu. Bu dâvâda; Ömür boyu Rasûlullah sav Efendimiz,
    Tükendi
    Malûm olduğu üzere ilk insan ve ilk peygamber Hazret-i Âdem -aleyhisselam-'dır. Hem de o yeryüzünde bir halîfe olarak yaratılmıştır. Allah Teâlâ, eş olarak Âdem u'a Havva Annemiz'i yaratmıştır. Bir müddet cennette yaşayan bu iki şerefli insan nümûnesinin; âyet-i kerîmelerde belirtildiği üzere dünyaya gönderilerek, burada da belirli bir müddet hayat sürmeleri takdir olunmuştur.
    Tükendi
    Açıldığında sandığı her zaman dolu ve zengin görürdük, sanki hiç boşalmazdı. Anneannemin sandığa bir şeyler koyduğuna da hiç rastlamazdık. Çocuk aklımızla bu işin sırrını bir türlü çözemezdik. Anneanneme sorduğumuzda ise rahmetli sadece tatlı tatlı gülümserdi. Yıllar sonra okuduğum bir hadîs-i şerif bu işin hikmetini fark etmemi sağladı. Ebû Hüreyre -radıyallâhu anh- anlatıyor: Rasûlullah -aleyhissalâtu vesselâm- buyurdular ki: Kulların sabaha erdiği her günde iki melek semâdan iner ve bunlardan biri şöyle
    Tükendi
    Hazret-i Mevlânâ buyurur: Benim beytim; beyt değil, bir mânâ cihânıdır. Hezlim (mîzah ve lâtifelerim) de hezl değil, te'dîbdir (terbiye etmek maksadıyladır.) Kıssalarım; basit ve sıradan sözler değil, tâlimdir. Sırları ve hikmetleri îzah ve idrâk ettirmek içindir. Anlayışlar, istîdatlar ve kabiliyetler her insanda farklı olduğu için zaman zaman Hazret-i Mevlânâ, hezl vâdisine de girer. Yani basit gibi görünen kıssalarla; insanın derûnundaki tefekkür ve mücadeleyi, nefsânî ve rûhânî temâyüllerin esrârını, in
    Tükendi
    Ecdâdımızın ruh dünyasını yeniden hatırlayalım. O Anadolu dervişinin sahsiyet ve karakterini gönlümüze yeniden nakşedelim. Bu faziletlerden geriye ne kaldı? O aileden, o hayran bırakan şahsiyetten, o huzur ve saâdet yuvası hânelerden geriye ne kaldı? Nereden nereye geldik?!. 
    Tükendi
    Tarihler Şahittir ki: Bir harpte eğer ruhsuz kalıplar tabir-i caizse molozlar ölüyorsa, ardından yıkımlar ve hezimetler geliyor, vatan toprakları viranelere dönüyor.Fakat eğer hakiki şehidler veriliyorsa, ardından fetihler ve zaferler geliyor. Dolayısıyla; Bir milletin istikbalini görmek keramet değildir. Eğer gençlik; Gücünü ve kuvetini nefsi arzuları peşinde ziyan ediyorsa, istikbalde hüsran vardır. Fakat gençler, Gücünü ve kuvetini hayra ve hasenata sarf ediyorsa, istikbalde zafer rahmet var demektir.
    Tükendi
    Ben bir ulu cami şadırvanıyım,Mana aleminden izler bilirim.Elden ele giden dost kervanıyım,Nice kışlar, nice yazlar bilirim.Sema kapısını açarken ezan,Kuşatır alemi rahmet-i Rahman,Meleklerle dolar boşalır mekan,Böyle yaşanası hazlar bilirim.Güvercinler dört yanıma konarlar,Sularımdan içip içip kanarlar,Hü!.. Hü!.. diye diye Hakk'ı anarlar,Dualar demeti sözler bilirim.
    Tükendi
    Daha önce 46 yıllık hukuk adamlığı geçmişimi; yalın, tarafsız, fazla değerlendirme ve yorum yapmadan yazmıştım. Ancak bu tarz bir hatıra, tuzu olmayan yemek gibi oldu. Halbuki bu yüce meslek öyle yapılıp geçilecek bir vazife değildir. İnsanların hayatlarında derin izler bırakacak olan her kararın sonuçlarının derinliğine düşünülmesi zaruridir. Bu sebeple burada; yaşadığım vak'aları anlattıktan sonra bu hadiseyle alakalı olarak, hukuki neticeler yanında, sosyal ve ahlaki bazım değer hükümlerinden de söz etti
    Tükendi
    «Külfetsiz Evlilik» için ne lazım? Çok bir şeye gerek yok. Sadece kanaat ehli olmak kâfî. Kanaat, yani gönül zenginliği. Var-yok demeden, hâlimize râzı olarak evlenmek. Bence; en zengin evlilik bu. çünkü bu şekilde hanım da erkek de birbirlerine bereket vesilesi olurlar. İşte o bereket; dünyevî ve uhrevî nice imkânları da peşinde getirir. Yani insana ganîmetin ve nimetlerin yolunu açan formül, kanaat ehli olmaktır. Zaten; «Evlilikte Geçinmenin Yolu» da, her şeyden önce bundan geçer. Bir yuvada kanaat va
    Tükendi
    Bu sancak rengini kandan almıştır, Hiç kimsenin kan dökmeye hakkı yok!.. Bu topraklar ceddimizden kalmıştır, Hiç kimsenin taş sökmeye hakkı yok!.. Erdik yine Çanakkale meşkine, Gurbet elde kalan, dönmüş şaşkına, Ümmet sevdasına, Allah aşkına, Hiç kimsenin set çekmeye hakkı yok!.. Osmanlı mirâsa köprü kurulsun, Bütün kalleşlerden hesap sorulsun, Fitne-fesat çıkaranlar kahrolsun, Hiç kimsenin fit sokmaya hakkı yok!.. Var çok şükür Hak'ça açık kucaklar, Bizden izler taşır köşe-bucaklar, Ağlayan a
    Tükendi
    Peygamber Efendimiz buyurdu: -Girmekten kaçınanlar hâriç tüm ümmetim cennete girecektir. Ashâb-ı kiram; -Kimler girmekten kaçınır? Yâ Rasûlâllah! diye sorduklarında, Rasûl-i Ekrem j'in cevabı şöyle oldu: -Bana itâat eden cennete girer; kim ki, bana isyan eder, cennete girmekten kaçınmış demektir. Bu hadîs-i şerîfi tefekkür ederek; dillerimizden ve gönüllerimizden şu duâyı eksik etmemeliyiz: Allâh'ım! Bizi Kur'ân-ı Kerim'de beyan buyurduğun gerçeklere göre yaşayan kullarından kıl. Sevgili Rasûlü'nün sünnet-
    Tükendi
    O'nu satırlardan okumaktan ziyâde, gönüllerden okumakla mümkündür. Yani; nebevî ahlâk ile ahlâklanmış, takvâ ehli âlim ve âriflerin gönül âlemlerinden feyz ve rûhâniyet alarak okumak îcâb eder. Bir mü'min; O Güller Gülü j karşısında mânevî duyuş, heyecan ve ürperişlerini derinden hissettiği ve O'nun gönül dokusundan nasîb almaya başladığında, O'nun şahsiyetine râm olur ve O'nun muhabbetinden lezzet almaya başlar.
    Tükendi
    762/1360'ta Antep'te doğan Hanefî hadis âlimi Bedrüddin Aynî'nin hadis usûlü ıstılahlarına vâkıf olması, rical bilgisi ve hadis edebiyatına hâkimiyeti; ona Hanefîlerin kaynak kitaplarından el-Hidâye'de yer alan hükümleri sıhhat derecesi en üst seviyedeki hadislere dayandırma fırsatı sunmuştur. Adeta İmâm-ı A'zam'dan beri, ortaya konulan mezhebin hükümleri, Aynî'ye kadar gelişen hadis usûlü kavramlarıyla onun tarafından yeniden incelenmiş ve bunların doğruluğu ispat edilmiştir. Aynî, bu eserinde, kendisinden
    Tükendi
    Aslında rahat bir zamanda değil, mânen zor bir zamanda yaşıyoruz. Belki imkânlar itibarıyla rahat, fakat; bir yanda televizyonun menfî filmleri, bir yanda mâne-viyatların yaprak gibi savrulduğu müteverrim internet sokakları, bir yanda nefsâniyeti tahrik eden modalar ve bir yanda insanları uzaktan kumandalı oyuncaklar gibi sürükleyen reklâmlar... Yani; sayısız mânevî tehlike ve nefsânî tuzaklar itibarıyla oldukça zor bir zamandayız. En küçük bir rehâvet, gaflet girdaplarında taze dimağların felâketlerine seb
    Tükendi
    Kâinâta bir nur doğdu. Yeryüzü O'nunla aydınlandı. İnsanlık O'nunla şeref kazandı. İnsanlığın ferdî, ahlâkî ve içtimâî ulaşabildiği en doruk noktada O -sallâllâhu aleyhi ve sellem- vardı. O Nur Nebî'nin muhabbeti bütün mahlûkatın varlık şifresi oldu. Karanlık dünya, karanlık hayatlar O'nun nûr hâlesi ve nûr şûlesi ile aydınlık şafaklara döndü. Âlemlere O geldi, iyi ki geldi... HOŞGELDİ! O'na en ulvî salat ve selam... En güzelinden, sonsuzca... O ki alnındaki nûru insanların yüreklerine dercetti. Susuz çölle
    Tükendi
    Sadece stokta olanlar : 
    Toplam 70 kayıt bulunmuştur Gösterilen 1-20 / Aktif Sayfa : 1