Menu 0
    Anasayfa Arama sonuçları
    Sonucu Daralt
    Sadece stokta olanlar : 
    Toplam 260 kayıt bulunmuştur Gösterilen 240-260 / Aktif Sayfa : 13
    `Yaz yağmuru çiselemektedir gün ortasında. Gülün yağmur ile randevusu, belki senede bir defaya mahsustur, belki de iki... Doyulmaz bir ihtişam içerir gülün yağmur tanesi ile buluştuğu lahza. Hafifçe titrer gülün narin yaprakları, yağmur tanesi de nasibini alır bu titreşimden; o da titrer, dağılıverecekmiş gibi... Sonra yağmur damlası tutunur gülün yaprağına; vuslatın tadına bakarlar. Çiy olur yağmur tanesi, gül yaprağının yedi renginde. Yağmur tanesi, belki de en çekici görüntüsünü çiy olduğunda sergiler;
    Tükendi
    ` Yere düşüp yuvarlanarak ona doğru gelen yüzük ayaklarının ucunda durmuştu. Bunca çaresizlik içinde masum bir şekilde yerde yatıyor. Ay ışıkları altında ışıl ışıl parlıyordu; Venüs yıldızı gibi.. Ömer silkindi çardaktan çıkıp kısa ve sık adımlarla koşarak evlerinin kapısına varmış olan genç kıza doğru uzattı ellerini. Havra, dur, dur, dur biraz diye bağırdı.``
    Tükendi
    Bilgiyle ilk kez tanışıldığı, hayatın anlamının ilk öğrenilmeye başlandığı dönemlerdir ilk öğretim yılları... Neşe dolu, cıvıl cıvıl sınıflarda, körpe zihinlerin, dünyaya dair uyanan meraklarını gidermeye çalıştıkları mekanlardır okullar... Aile yuvasından okula, okuldan değişik çevrelere açılan uzun bir yolun başlangıcıdır ilk öğretim yılları.. Her öğrencinin dünyasında unutulmaz izler bırakan çocuksu yıllardan bir demet hatıra sunuyor ``Kır Çiçekleri`` ...
    Tükendi
    Başkalarını yüzük dolu, pembe sedef ojeli parmaklarına çevirdi. İri tek taşlı, inci ile süslü, yeşilin güzel tonu hemen göze çarpan zümrüt yüzüklerine ilk defa yadırgayarak baktı. Yüzünden, boynundan, parmaklarından, vücudundan her tarafından gençlik çıkıp gitmiş, yaşlılık gelip yerleşmişti. Hayat rüzgar, o bir yapraktı, alna konan bir buse kadar kısaydı sanki. Geriye kalan, sadece insana burukluk veren hatıralardı. ``Şu güneşin batışı, dedi. Bana hüzün verdi. Her günün ardı gece, her hayatın sonu ölüm!..
    Tükendi
    Vakit bir hayli ilerlemişti. Gözlerini tavandan alamıyordu. Duvarda, tavandan yansıyan gölgelerin hareketleri korku salıyordu. Uyumak... Ne kadar iyi olabilirdi ama şu an asla... Onu düşünmeden duramıyordu. Kalbinden ve beyninden silemediği bir gerçek vardı. Bulutlar kadar berrak, apaçık... O karşılaşma!...Ya bir pot kırsaydı ne yapacaktı?.. O, bir anlasaydı durumu?.. İnadına yumdu gözlerini. Mümkün olsa taş basacaktı üzerlerine... Asla açmamak için... Çünkü aklı, uyumaksızın düşünceler üretiyordu.
    Tükendi
    Sevda, bir bebek kadar nazlı, bir çiçek kadar nazik. Binbir özenle korunan bir çiçek, ama çevresinden kendisine uzatılan altın tas içindeki zehiri içer. Ardından sevenlerin çığlığı, tekrar hayata döndürmek için bir haykırış...
    Tükendi
    "Yuvasız Kuşlar", Balkanlar`da silinmez izler bırakan bir medeniyetin son temsilcilerinin dramını sunan; anavatan olarakbelldeikleri topraklardan sürülmek istenen insanlarımızın iniltileriyledolu bir eser. Bu roman, isyan dolu. Gönüllerinde sevgiden başka bir şey taşımayan roman kahramanları, öyle bir an geliyor ki yazarına bile isyan ediyor. zulümlerden kurtulayım derken, içlerinde korku ve ümidin bocalması var. Yakın geçmişte Balkanlarda yaşanan zulüm ve gözyaşı dolu günler, bu romanla gözünüzün önünde c
    Tükendi
    Gençlik döneminin girdabına yakalanmış, gözyaşları dindirilememiş, umutları söndürülmüş bir nesil... Sokakların çekiciliğine aldanan, aldatanların peşinde koşan, vücudu para ile satılıp ruhu esir edilen gençlerimiz... Ve onların ızdırabı, onların bitmeyen çilesi... Bir devre imzasını atmış bir kalemin, yıllar öncesinde ortaya koyduğu bir eser ve aydınlatmaya devam ettiği gönüller... Yazıldığı tarihten itibaren aradan uzun yıllar geçmesine rağmen ``Gençliğin Izdırabı`` nın vazifesi henüz bitmemiştir ve ut
    Tükendi
    Doğa, bir düş denizi... Gülçiçek ise; doğanın son umudu, zor çağda doğan son muştusu... Özlemlerin, doğayla özdeşleşmiş sıcak sevgilerin ve çoşkuların simgesi... Yeşil Mesnevi; İnsan kent ve doğa ilişkisini destansı bir anlatımla ele alan mesnevi tarzında yazılmış lirik bir roman... Romanda, her insanın düşlerinde yaşatabileceği bir kahraman ve bu kahramanın doğa içinde çocuksu çoşkunluğu, kent içinde çarpılmışlığı, masalsı düşlerin giderek evrensel bir özleme dönüşmesi konu ediliyor.
    Tükendi
    Çukurova`nın cehennem sıcağında, kavruk yüzlerdeki acıların terle birlikte pamuk kozalarına bulaştığı tarlalarda, Güneydoğu`nun çorak topraklarından kopup gelmiş, binbir umutla çalışan Kürt ırgatlarını, hayata pamuk ipliğiyle tutunmuş insanların gerçekçi öyküsü...
    Tükendi
    Dizinin birinci kitabı olan Ad Semud Medyen`de, romanın kahramanı içinde bulunduğu çağın insan ilişkilerinin yanlışlığını görüp bunlarla haklılık savaşını başlatırken, şahid olduğu bir ölümle birlikte hayatın anlamını ve insanın varlığını da sorgulamaya başlar. Dizinin ikinci ve üçüncü kitabı olan Yol ve Yolcu`da, roman kahramanı kendi kültürünü, irfanını ve kendi kurumlarını tanır. Gerçeği arayışı ``hakikat arayışı``na dönüşür. Menekşelendi Sular, dizinin dördüncü kitabı... Romanın kahramanı artık kendi
    Tükendi
    Nereye gidiyorsun? ``Gitme!`` `` Kendine gel Erhan!`` `` Nedir bu deli öfke?`` `` Sana ne kristal bardaklarda sunulan kirli sulardan? Şu uyur gezer kalabalıklar gibi sen de uyu gitsin!`` `` Sana ne zulümden!`` ``İnsanlık budalası ! `` ``dur gitme! !`` Polis düdükleri, siren sesleri ve gittikçe yaklaşan ayak sesleri duyuyordum. Alevlerin çatur çutur sardığı korkuluğun karşısına karşısına geçip kahkahalar atmaya başladım. Gökyüzü yanıyordu. Alevden göklerin ötesinde bir ülke vardı. Görüyordum...
    Tükendi
    Avrupa, en öncesinde ekmek kapısıydı gurbetçi insanlarımız için. Ama, zamanla sorunlar değişti. İlk zamanlar hiç hesapta olmayan gurbetçi çocuklarının kültür tercihleri, zamanla kanayan bir yara haline geldi. Birçokları gibi ta başından beri hep ülkesine, güzel Türkiye` sine dönme hasretiyle Mükerrem`in sılaya kavuşma sevinci, hiç beklenmedik bir olay neticesi amansız bir sancıya dönüşür. Hasret, binbir ümitle gurbete giden bir Anadolu ailesinin hikayesi...
    Tükendi
    Sibirya duygusuz, kamp acımasızdı... Yürkelerinin solmayan mürekkebiyle, gurbetin çile ve işkence yüklü çehresine unutulmaz bir esaret destanı yazdılar onlar. Ölümü yepyeni bir başlangıcını habercisi bilip, umudu kan gibi taşıdılar damarlarında. Mazi, kafdağının ardında kalmış bir düştğ onlar için... Hüzün, fosforlu bir zehirdi dudaklarında. Öyle bir hasret sarmıştı ki ruhlarını, uçup gidecek bir hayalden, bir ızdırabın hayalinden itibaren kalmıştı dünya. Onlar için ufuk, yalnızlığın bittiği sonsuz be
    Tükendi
    Üzeri henüz küllenmemiş bir acımız: 1990 Yılı Hac Faciası. Olay, bir bayram kuşluğunda, Mina Vadisi`ndeki Muaysım Tüneli` nde meydana gelmişti. Rahman` ın bir dağı altında son buldu. Onlar, insan soyunun tüm hüznünü küçük kanatlarına yüklenip gittiler. Güvercin Geçidi, ibadet sırasında yaşanan bu büyük faciadan yola çıkılarak yazılmış bir roman. Olayın görgü şahidi olan yazar sadece trajik fotoğraflarla yetinmemiş, o dağ altı saatlerinde bile, insan ruhunun derinliklerine inmeye çalışmış. Bir yönüyle hay
    Tükendi
    Bütün dünya silindi gözümden, kulağımdan. Ayyuka yükselen çığlıklar kaldı bir tek; Annemin çığlıkları!... Bedenimde dolanıyor yağmurun ürpertisi, Sırılsıklamım. Bu iki gün, bu üç gün devam ediyor, ara ara kesilerek. Anneme son abdestini aldırıyor kırkikindi. Fakat buna ne hacet, o bir şehid... Gözlerimde peyda oluyor gök karası bulutlar. Bir sağanak patlak veriyor vakitsiz. Gün saymıyorum artık, gün ve gece birbiriyle yoğrulmuş, topyekün azap... Çekmek boynumun borcu. Çekiyorum, çekilmezi...
    Tükendi
    İlbeyi , Irmaklar denize akar romanında, hayatı birlikte üreten ve paylaşan ayrı dünyaların kapısını aralıyor bu kez. Aynı tarihten süzülüp gelen içiçe geçmiş ama kapıları birbirine sımsıkı kapalı alevi ve sünni insanların iç dünyalarının gizemini üçüncü bir gözün izlenimiyle sunuyor okuyucuya. Hayatın kendilerine dayattığı güçlükleri birlikte göğüsleyen insanların hüzün ve umutlarını paylaşıyor onlarla. Geleneği yaşatan Alevi insanıyla, sosyalizmle yol ayrımına gelmiş, ancak köklerinden kopamamış marksist
    Tükendi
    İnsanoğlu dünyaya gelirken, birtakım özgürlükleri de beraberinde getirir. Bunlardan en önemlisi, onun hayatını düzenleyecek, düşünce ve davranışlarına yön verecek olan, istediği gibi inanmalarına ve inandığı şekilde yaşamak istemelerine müdahalele edildiği takdirde, cemiyette anarşi doğar. İşte elinizdeki bu kitap, özgürlüklerin bittiği yerde, fert ve toplumun hangi durumlara düşebileceğini somut örnekleriyle ele alıyor. İdrak sapmalarının sebep olduğu çarpıklıkları konusunda oldukça duyarlı bir hanım yaza
    Tükendi
    Bir ara Suzan Hanım yeniden gözüne ilişti... Sarı saçlarını savrurup, çağla yeşili gözlerinin içi gülerken, "sarı çiçeği ben kopardım Orhan... Senin için kopradım sarı çiçeği..." diyordu. Elindeki sarı çiçeği Orhan`a uzatıyordu. Bir an için korkusu dağılan Orhan, Suzan Hanım`ın uzattığı sarı çiçeğe doğru uzanıyordu. Birer keklik gagası gibi kan kırmızılığındaki sivri tırnakların arasında beliren sarı çiçeğe tam dokunacağı sırada, sarı çiçek bir sarı akrep olup, parmağının ucunu sokuyordu... Acısını ta tır
    Tükendi
    En büyük cinayet, bir insanın mutluluğunu, hayallerini öldürmektir! Ünlü polisiye yazarı, nam-ı diğer Polisiye Kraliçesi, Agatha Christie geçmişte onbir gün ortadan kaybolur. Arabası bir göl kenarında ağaçlara çarpmış bir şekilde bulunduğunda herkes onun öldüğünden emindir. Ancak ünlü yazar İstanbul’un en ünlü oteli Pera Palas’a geri döner ve tüm gerçekler şimdi ortaya çıkacaktır. Agatha Christie, bu efsanevi onbir günlük kayboluş hikâyesini konu alan biyografik polisiye filminin çekimleri için yeniden Pe
    Tükendi
    Sadece stokta olanlar : 
    Toplam 260 kayıt bulunmuştur Gösterilen 240-260 / Aktif Sayfa : 13